PULSUZ DAMGASIZ MEKTUPLAR;
ben
Keske
Takipteyim
Eskiden, cok eskiden
YAZ BANA

31.10.08
duy

akademi dünyası şaşkın;

ince eleyip sık dokuyan bir tavrım ve çok hassas ellerim var(mış)!


6:37 PM
bık bık

o değil de aklıma ne geldi, demeden edemicem;

yazın bu saatlerde denize girmeyi çok seviyorum ben.

(şimdi bunu diyince de bi düşündüm, daha önce düşünmemişim belli ki, acaba neden seviyorum ki?! soğuk filan oluyo halbuki, neyse..)

hmm bu nerden aklıma geldi onu da söyliyeyim de ibreti alem olsun;
beni doğurup bu günlere getiren muhterem anne tağızade sabah telefonda
"öcü ben denize giricem" gibi bir cümle kurdu,
kınadım kendisini hem de esefle ama olan oldu tabi,
eşek, aklındaki karpuz kabuğuyla, kızgın kum ve serin suyun türlü kombinasyonlarını ihtiva eden hayallere gark oldu..
demek ki neymiş;
"sen sen ol pastırma yazı olan bir şehirde yaşa!"

deniz de olsun!!!




12:59 AM
30.10.08
eres lo que tu vives

uyudum!
haftalardan sonra ilk kez uyudum!
gerçekten uyudum!
ağır bir yarayla atlatılmış kaza ve kapalı yollar
enkaz altında kalmış bir beden
zihinden silinecek bir dizi şarkı, söz, ses, görüntü
karar vermenin dayanılmaz hafifliği...
bana çıkan yollar kapalı!



11:00 AM
28.10.08
şuur

kafanı içine soktuğun o kum tepesinden çıkarıp sağa sola bakacaksın
sonra derin bir nefes alıp yaşamaya devam edeceksin -görerek-
şairin seslendiği bayrağın ta kendisisin
varlığının anlamsızlığı trajikomik bir manifestodur,
bilakis varlığın varlıklarını anlamlı kılandır..
unutma özge, her şey geçer!


12:42 PM
22.10.08
sonra

güneş var
sarı tonları
inceden rüzgar
hava serin
içim sıcak
mandalin kokuyor
bir de yosun
ellerim üşüyor
elimde bir atlas
atlasta zihuatanejo
yanımda şarap şişesi
üzerimde kırmızı kruvaze ceket
umutluyum


5:29 PM
19.10.08
fena halde leman


"dinle böceğim,
uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden
evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.
Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman,
dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta
kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini
tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış
anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı:
iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal
kurmaya kalkıştığından, sukut-u hayaller eksik
olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden
başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz,
şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının
üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da
kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde
dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk
kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle
sandığımız farklı! Muvaffak bir çift,
yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını
taşır: çift demek, yanyana iki yalnızlık
demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile
zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip
kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan.
Uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı
sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum.
Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır,
hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye
uygun olarak, onu kendine benzetmektir;
yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz
edebilir, ne müdehale: sevdiğini hayalinde
değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok
seversin, böylece denge korunmuş olur. Sevmek!
Sevmek esasında alıp başını gitmektir,
sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır,
sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden
yaratarak. . ."

*attîlâ ilhan, fena halde leman


8:08 PM
ebe kör

gözleri bağlanmış küçük bir kız çocuğuyum
oyun diyorlar adına
ben ebeymişim
körmüşüm de üstelik
korkuyorum karanlıktan diyorum
dinlemiyorlar
karanlığı sevmiyorum diyorum
umursamıyorlar
gözlerim bağlı yürüyorum
ışık yok
ses yok
amacım gözümü bağlayanları eğlendirmek,
başarıyorum sanırım
ara ara gülüşmeler geliyor kulağıma
o yöne gittiğimde kahkahaya dönüşüyor gülüşmeler -aksi istikamette-

küçük bir kız çocuğuyum
karanlıktan korkuyorum
körüm ve ebeyim
elimden başka da bir şey gelmez

1:39 AM
6.10.08
sakın şaşırma

saat ne zaman bu kadar oldu ki, beni bekleyen onca iş varken bu kadar çabuk ilerlemesini anlamıyorum, hiç adil değil.. şimdi ben burda böylece durup saçma mı saçma şeyler düşünürken birden dedim ki kendime; hey ozge dedim bak dedim bunları böyle düşünüp durma sonu hayır değil dedim.. iyi demişim bence. velhasılıkelam kalktım sarı koltuğumdan tam işime gücüme dalıcaktım ki bir soluklanayım istedim tek bir sarki ile.. ortacgil, sakin sasirma..

oyle garip bir şey ki bu, yani ben şaşırıyorum, ona buna sana bana ötekine berikine.. tanıdığım tanık olduğum herşeye herkese şaşırıyorum en çok da kendime şaşırıyorum, şaşıp kalıyorum..

nasılsın derseniz; sıhhatim yerinde karnım tok sırtım pek, ama işte insan bir garip hayvan, az evvel de bahsi geçtiği gibi şaşıp kalınılası bir canlı türü. nedir? evin var huzurun yerinde açta açıkta değilsin daha ne olsun aslında ama olmuyor, öyle olmuyor. durup kilitlenebiliyorsun, olduğun yerde öylece kalakalıyorsun. nedeni muamma, bilsen çözüm üretebilirsin ama yok o da olmuyor.

iç acısı demişti bi abla ben daha küçükken, içim acıyor demişti sebebi yok içim acıyor. anlamamıştım o zamanlar, büyümek gerekiyormuş anlamak için. öyle büyük travmalar atlatmaktan bahsetmiyorum, biz bu saclari değirmende ağartmadık edebiyatından hazetmem zira. dediğim büyüyünce görüyormuş insan yağmurun bile iç acıtabileceğini.. "baştan aşağı anıların yorgunluğu, sakın şaşırma"

demem o ki astral seyahatler yapasım var, şu gezegenden kaçıp gidesim var, iki elimin parmaklarını geçmez özleyeceklerimin sayısı, beni özleyecek olanların sayısı daha da az. işte tam da bu demek istediğim, iç acısı dediğim bu. bildin mi?





1:08 AM
5.10.08
the end




5:29 PM