6.10.08
sakın şaşırma
saat ne zaman bu kadar oldu ki, beni bekleyen onca iş varken bu kadar çabuk ilerlemesini anlamıyorum, hiç adil değil.. şimdi ben burda böylece durup saçma mı saçma şeyler düşünürken birden dedim ki kendime; hey ozge dedim bak dedim bunları böyle düşünüp durma sonu hayır değil dedim.. iyi demişim bence. velhasılıkelam kalktım sarı koltuğumdan tam işime gücüme dalıcaktım ki bir soluklanayım istedim tek bir sarki ile.. ortacgil, sakin sasirma..
oyle garip bir şey ki bu, yani ben şaşırıyorum, ona buna sana bana ötekine berikine.. tanıdığım tanık olduğum herşeye herkese şaşırıyorum en çok da kendime şaşırıyorum, şaşıp kalıyorum..
nasılsın derseniz; sıhhatim yerinde karnım tok sırtım pek, ama işte insan bir garip hayvan, az evvel de bahsi geçtiği gibi şaşıp kalınılası bir canlı türü. nedir? evin var huzurun yerinde açta açıkta değilsin daha ne olsun aslında ama olmuyor, öyle olmuyor. durup kilitlenebiliyorsun, olduğun yerde öylece kalakalıyorsun. nedeni muamma, bilsen çözüm üretebilirsin ama yok o da olmuyor.
iç acısı demişti bi abla ben daha küçükken, içim acıyor demişti sebebi yok içim acıyor. anlamamıştım o zamanlar, büyümek gerekiyormuş anlamak için. öyle büyük travmalar atlatmaktan bahsetmiyorum, biz bu saclari değirmende ağartmadık edebiyatından hazetmem zira. dediğim büyüyünce görüyormuş insan yağmurun bile iç acıtabileceğini.. "baştan aşağı anıların yorgunluğu, sakın şaşırma"
demem o ki astral seyahatler yapasım var, şu gezegenden kaçıp gidesim var, iki elimin parmaklarını geçmez özleyeceklerimin sayısı, beni özleyecek olanların sayısı daha da az. işte tam da bu demek istediğim, iç acısı dediğim bu. bildin mi?
1:08 AM